İdea Yayınevi / Ön-Sokratikler / Aziz Yardımlı
site haritası  
 
 
Anaximenes
 
 

Yaşam. Anaximenes de altıncı yüzyılın ortalarında etkindi (İÖ 585–528). Anaximander'in çağdaşı idi ve onun dostu, öğrencisi ve ardılı olarak kabul edilir. Anaximenes'in gençlik yılları Pers kralı Kyrus'un Lydia kralı Kroseus'u yenerek bölgenin denetimini ele geçirdiği zamana karşılık düşer.

 
Yazılar. Diogenes Laertius (II, 3) başka kaynaklara dayanarak Anaximenes'in "yalın ve ekonomik İyonya biçemi" ile yazdığını söyler. Onda Anaxagoras'ın daha şiirsel biçemi yerini daha bilimsel görünüşlü düzyazıya bırakır.

Fragmanlar (Parantez içindeki numaralar Diels/Kranz sıralamasını belirtiyor.)

1 (A5; Theofrastus'tan) Anaximander'in meslektaşı Anaximenes temelde yatan tek bir tözün olduğunu, ama bunun sınırsız değil ama sınırlı olduğunu söyledi ve ona hava adını verdi. Bireysel nesneler arasındaki ayrım havanın incelmesine ve kalınlaşmasına bağlıydı.

2 (2) Tıpkı hava olan ruhumuzun bizi sürdürmesi gibi, soluk ve hava da bütün dünyayı kuşatır.

3 (2a) Güneş bir yaprak gibi geniş ve düzdür.

 
Arke olarak Hava
Anaximenes öncellerinde arke olarak doğrulanan Su ve Apeiron yerine Havayı geçirir. Onların monizmini kabul eder, Gerçekliğin birlik, nesnellik, süreklilik ve sonsuzluğunun bir sezgisine ötesine geçemez. Karşıtlık bilincinden, çoğulluk ve öznellik düşüncesinden uzak durur. Havayı niçin seçtiğini ancak tahmin edebiliriz ve atmosferdeki seyrelme ve yoğunlaşma fenomenleri tarafından düşündürüldüğü kabul edilir. Açıktır ki İyonyalı düşünürler herhangi bir ön felsefi birikimden yararlanmaksızın düşündüler. Neyi düşündükleri değil ama özgürce, eş deyişle ussal olarak düşünmüş olmaları olgusu önemlidir. Özgürlük düşünmektir ve özgürce düşünmeyi öğrenen us saltık olarak düşüncesini sürekli olarak açındıracak ve tüm gizilliğini keşfedinceye dek durmayacaktır.

Kendine kapalı olan Us kendini arayış içindedir, ve eğer bu arayışın nesnesine Öz dersek, İyonyalılar düşüncenin bu ilk eyleminde Özü dışsal nesnel varoluşta aradılar. Us etkindir, öz-edimlidir, eytişimseldir, ve bu etkinliği dışsal birşey olarak gördüğü nesnelliği kavramsallaştırmaktan başka birşey değildir. Ama doğal us bu ilk felsefecilerde de etkinliğinin nasıl yer aldığı konusunda bilgisizdir, tüm evrene yalnızca ve yalnızca kendi kavramlarını ya da bunların duyusal öğe ile örtülü biçimleri olarak kendi tasarımlarını yansıttığının, gerçekte tüm nesnellikte yalnızca ve yalnızca kendi kendisinin belirlenimlerini bulduğunun ve bildiğinin bilincinde değildir. Arkenin bilinç ile ilişkisi araştırılmaz ve sorgulanmaz, henüz düşünmeyi düşünmezler. Düşünce ilkin dolaysızlığı içindedir ve bir dolaylılık, bir iç ayrım yoktur. Yalnızca uslarının bağımsız dürtüsü ile, usun özbilinçsiz, bir bakıma içgüdüsel işlemi ile düşünürler.

Plutark
“Tıpkı hava olan ruhumuzun bizi birarada tutması gibi, tek bir tin (pneuma :: pneuma) ve hava birlikte benzer olarak bütün dünyayı birarada tutar. Tin ve Hava anlamdaştır.’’

Hava hiç kuşkusuz görgül bir nesnelliktir, ama Sudan daha az ele gelir ve bu düzeye dek göreli olarak daha az cisimseldir ve biçimden daha yoksundur. Görülmez ama yalnızca duyumsanır. Anaximenes Havayı Ruh ile ilişkilendirdiği ölçüde Doğal Felsefenin Tin Felsefesine geçişe doğru adım atar.

 
 
İlkenin Usu
Aristoteles (Metafizik, I. 8) İyonyalı düşünürlerden "hiç biri Toprağı ilke yapmadı," der, "çünkü en karmaşık öğe olarak görünür," çünkü birçok birimin bir toplağı gibidir. Su ise tersine bir ve saydamdır. Yalın öğeselliği duyusal bir görünüş altında sergiler, ve bu Apeiron, Hava, Ateş, Özdek vb. için de böyledir. İlkenin bir olması gerekir, ve bu nedenle kendisinde bir birlik, yalınlık taşıyor olmalıdır. Eğer Toprak gibi çoklu bir doğa gösterirse, kendine özdeş değil ama ayrışıktır. İyonyalı düşünürler Arke ya da İlk olanı ayrımsız, yalın, bir olarak, ya da soyut olarak, genelde düşünce olarak aldılar.

Bu ilkenin mantığı gereğidir. İlke yine salt kendi mantığı gereği Sonsuz olmalıdır, çünkü sonlu olan ayrım imleyecek ve yalın, tek ve böylece ilk olmayacaktır. Felsefenin başlangıcı, gerçekten başlangıç ise, başlangıç kavramının kendisinin mantığını izlemelidir. Başlangıç ilktir, ve İlk olan, Arke olan yalın, bir, sonsuz, belirlenimsiz, ayrımsız, ilişkisiz, içeriksiz vb. olmaktan başka türlü olamaz. Bu düşünce tutumu hiç kuşkusuz karşıtlığı dışlayan anlak tutumudur, A = A ya da özdeşlik ilkesi ile uyum içindedir. Bu dinginlik, devimsizlik ilkesidir. Ama İyonyalı düşünürler Anlağın bu devimsizliği ile çelişir ve onu ortadan kaldırırlar, Yalın olanın kendinde o denli de Karmaşık, Birin kendinde o denli de Çok olduğunu ortaya koymada hiçbir duraksama göstermezler. Su, Apeiron ya da Hava yalındır, Birdir. Ama o denli de ayrımlıdır, Çoktur, çünkü tüm belirlenimler ondan türer. Arke özsel olarak kurgul doğalıdır, yalın ve karmaşık, kendi ile bir ve çoktur.

İyonyalı düşünürler tasarımsal düşüncelerinin özgür olduğunun, kendinde kavram mantığını izlediğinin bilincinde değildirler. Bu bilinçsizlik hiç kuşkusuz tutarsızlıkların nedenidir ve birbiri ile geçimsiz yönlere doğru dönen ve açınan düşüncelerini idealist ya da materyalist olarak nitelemenin olanağı yoktur. Özdeksel, giderek duyusal, tasarımsal ilkeler konutlarlar, ama onları evrenseller olarak konutlarlar. Aristoteles şöyle sürdürür

“Bundan açıkça görünür ki ilk neden tüm onlar tarafından yalnızca duyusal biçimde anlatılmıştır. Ama böyle ilerledikleri için, şeyin kendisi yollarını onlar için açmış ve onları daha öte araştırmaya zorlamıştır. Çünkü köken ve bozulma ister bir isterse daha çok kaynaktan türesin, ‘Nasıl olur ve nedeni nedir?’ sorusu doğar. Çünkü temel töz kendini değiştirmez, tıpkı tahtanın ve metalin kendilerinin değişimin nedeni olmaması gibi."

 
 

Felsefenin ve Bilimin Gelişimi
Doğal bilinç düşüncenin açınımında ilkin onun kendi eytişiminden ayrı olarak bir de sanki bir tür yansıma süreci gibi birşeyin olduğu sanısı içindedir ve giderek bunun arı felsefi düşüncenin açınımından ayrı olarak, aslında onunla karşıtlık içinde, Gözlem ve Deneyim gibi dışsal kaynaklar tarafından belirlendiği sanılır. Ama doğal usumuzu ne denli zorlarsak zorlayalım, Gözlem ve Deneyimin kendilerinin düşünce öğelerinden, kavramlardan soyutlandıklarında ne olduklarını söyleyemeyiz. "Düşüncesiz arı duyusal öğe" denebilecek birşeyin salt boş bir soyutlama olduğunu görmek güç olmamalıdır. Düşüncemiz düşüncenin kendisinden soyutlanmış bir Varlığı düşünemez, ve Varlığın kendisi, biraz dikkatli düşünürsek, bir kavram, bir kategori, bir düşüncedir. Bu düzeye dek Gözlem ve Deneyimin kendilerinin özsel olarak kavramsal olduklarını yadsımamız usumuzu yadsımamız ile bir ve aynı şey olacaktır.

Bilincin Açınımının a priori Temelleri
Hiç kuşkusuz İyonyalı düşünürler düşüncelerinin asıl doğası konusunda henüz bilgisizdiler. Kavram henüz bilinçlerinde belirtik değildi. Onları Arke olarak olumlu, varolan bir Birlik konutlamaya, bundan çıkarsamalar yapmaya götüren Kavramsal eytişimin bilincinde değildiler. Birliğin kendinde o denli de Çokluk olduğunu, kendi olumsuzu ile, kendi karşıtı ile ayrılmaz olduğunu ve ancak bu yolla Bir ve Sonsuz olan Arkenin sonlu çokluğa geçtiğini düşünemiyorlardı.

Düşüncenin bu ilk açılımında böyle çözümlemelerin bilincinin eksik olması ancak doğal olabilir çünkü düşünme henüz başlangıçtadır. Düşüncenin bu doğası Guthrie'nin "bilinçsiz varsayımlar" dediği önyargılardan bütünüyle ayrı birşeydir.

Nietzsche her büyük felsefe "[kendi] yazarının itirafı, bir tür istemsiz ve bilinçsiz özyaşamöyküsüdür" diye yazar. Hiç kuşkusuz kendi felsefesini tanımlamaktadır. Şöyle sürdürür: "Platon ve Aristoteles bilme isteğini felsefenin kaynağı olarak görmede yanılıyorlardı. Gerçekte yalnızca bir başka dürtü bilginin bir araç olarak kullanımını sağlamıştır" der. Düşünmenin nesnel karakterini, mantıksal düşünmeyi anlamayan böyle derbeder bakış açıları usun kendinde etkinliğini, düşüncenin gerçek eytişimsel-kurgul doğasını sıradan tasarımsal önyargılar ile değiştirir.Düşüncenin tasarımsal işleyişinde hiç kuşkusuz kişisel eğilimler, önyargılar vardır. Ama bunlar bile özsel olarak düşüncenin kendinde kavramsal etkinliğinin denetimindedir.

 
 

Arkeden Çıkarsama: Seyrelme ve Yoğunlaşma
Anaximenes için Hava tıpkı Anaximander için Apeironun, Sınırsızın arke olduğu anlamda belirlenimsizdir. Ya da, Hava belirlenimsizdir. Ve gene de "tüm şeyler başlangıçlarını onda bulur ve yine geriye ona çözünür." Ama belirlenimsiz ya da içeriksiz olandan herhangi birşey nasıl türeyebilir? Ancak ve ancak belirlenimsizin kendisinin belirli olması yoluyla. Bu ise soyut düşünme için anlaşılmaz ve anlamsızdır. Bu düşünme yolu A = A bağıntısından, bu yalın özdeşlik ilkesinden başka bir düzlemde düşünemez. Ama bu düşüncesinin kendisinin gerçekten saçma, anlaşılmaz ve anlamsız olduğunu görebilir, çünkü eğer A yalnızca A ise, eğer Birşey aynı zamanda Başkası da değilse, o zaman A salt A olarak, Birşey salt Birşey olarak sonsuza dek kalır ve o zaman hiçbir değişim, hiçbir süreç, hiçbir oluş olanaklı değildir. Birşey eğer değişme yeteneğinde ise, eğer kendinde Başkası ise, eğer A kendinde A-olmayan ise değişim, başkalaşım, devim olanaklıdır.

Anaximander bu oluş sürecini apokrisis ya da ayrılma olarak adlandırmıştı. Karşıtlar yalın Apeironda kendinde kapsanıyordu. Apeiron Birdi, ama salt Bir olduğu için bir olumsuzlama kapsıyordu ve kendinden daha fazlası idi, Çoktu. Çoktu çünkü Çoku dışlıyordu, ve dışlama ise içermeden başka birşey değildir, çünkü ilişkisizliğin kendisi bir ilişki, ama olumsuz bir ilişkidir. Anaximenes süreci seyrelme ve yoğunlaşma olarak belirledi.

 
 

Fragmanlar

Aristoteles Fizik'te (187a12) Doğa Felsefecilerini iki sınıfa ayırır. Bir yanda şeylerin temelde yatan tözünü Bir olarak gören ve onu Su, Hava, Ateş ya da Apeiron gibi belirlenimsiz birşey olarak saptayan ve sonlu şeylerin çoklu görüngüsel dünyasını bir tür süreç yoluyla bu Birden türeten düşünürler vardır. Öte yanda aykırıların ilkede önceden varolduğunu düşünen ve böylece Biri açıkça bir Çoklu olarak, bir karışım olarak gören başkaları vardır. Empedokles, Anaxagoras ve Anaximander'i bu ikinci kümeye ait görür. Ama Anaximenes'i birinci kümeye koyar (Metaf. 984a5).

Simplicius (Fizik, 24.26, A5):

“Öristratos’un oğlu ve Anaximander’in dostu Miletus’lu Anaximenes de şeylerin tek bir sonsuz, temelde yatan tözünü ileri sürer. Ama bu Anaximander’in tözü gibi belirlenimsiz değil, tersine belirlidir, çünkü ona Hava der ve onun değişik tözlere göre seyreklik ve yoğunlukta değiştiğini söyler. Seyreldiğinde Ateş olur; yoğunlaştığında ilkin rüzgar, sonra bulut ve daha da yoğunlaştığında su olur, ve daha sonra toprak ve taşlara dönüşür. Başka herşey bunlardan yapılmıştır. O da değişimin nedeni olarak ilksiz-sonsuz devimi konutladı.’’

Hippolitos (Ref, 1, 7, 1, A 7):

“Öristratos'un oğlu bir başka Miletus’lu Anaximenes arkenin sonsuz hava olduğunu ve varolan herşeyin ya da geçmişte olmuş ve gelecekte olacak olan herşeyin, tanrıların ve tanrısalın da ondan geldiğini söyler. Başka herşey onun türevlerinden yapılır. Şimdi hava biçimde şöyledir: En eşit olarak dağıldığında [ya da türdeş/omalwtatoV olduğunda] görülmezdir, ama sıcak ve soğuk ve ıslak ve devim yoluyla görülür kılınır. Sürekli devimdedir, çünkü böyle olmasaydı değişen şeyler değişemezdi. Seyrelmesine ya da yoğunlaşmasına göre değişik şekiller alır. Daha ince dağıldığında, Ateş olur. Öte yandan Rüzgarlar yoğunlaşma sürecindeki Havadır, ve Havadan yoğunlaşma yoluyla Bulut üretilir. Bu sürecin sürmesi Suyu, ve daha öte yoğunlaşma Toprağı üretirken, Taşlar ise tümü içinde en yoğun biçimlerdir. Böylece doğuşta en önemli özellikler aykırılardır, sıcak ve soğuktur."

Cicero (Acad, II, 37, 118, A9):

“Anaximander’den sonra öğrencisi Anaximenes sonsuz Havayı konutladı ki, bunun ürünleri belirlidir. Bunlar Toprak, Su ve Ateştir ve başka herşey onlardan gelir."

 
Aziz Yardımlı / İdea Yayınevi 2014